+1

Türkiye’de Popüler Parti Nasıl Olunur? 2


Popüler ve popülizm arasındakı farklar; nasil popüler bir parti olunur.

İkinci Bölüm:

  • 1950-1990 Sınıf Savaşları
  • Kısa 21. Yüzyıl Ekonomi Politiği
  • Pozitif Psikoloji ve Popüler Siyaset
  • Sonuç Yerine: Popülerlik ve Dağınımlı Özerk Siyasi Parti

Diskussionen

  • 1950-1990 Sınıf Savaşları

    1950'lerde Türkiye içe kapalı, tarımdan artırdığını sanayileşmeye harcayan bir ülkeydi. Bu ve izleyen donemde temel sınıfsal çatışma tarım ve köylüden aktarılan kaynağın ne kadarının isçi-sanayici ile bürokrat-memura aktırılacağı üzerine idi. Demokrat Parti-Adalet Partisi geleneği daha çok çiftçi-köylü ve kasaba eşrafını kollarken, CHP ise kentli isçi-küçük burjuva-bürokrat kesimi temsil etmekteydi. 1980’lerin başında 1973 petrol krizinin ardından ABD'de Reaganizm, İngiltere'de Thatcherizm ile birlikte Türkiye’de de 12 Eylül darbesi ile yeni ekonomiye geçildi. Özal ve ANAP günümüze değin gitmemek üzere Türkiye’de neo-liberalizmin iktisat programını iktidara yerleştiriyordu.

    Yeni ekonomideki baş aktörler, ihracatçı-ithalatçı ile borsacı idi. Eski Demokrat Parti-Adalet Partisi geleneğinin yeni iktisadi aktörlerin hizmetine sunabileceği bir programı yoktu. Yeni ekonominin merkez partisi ANAP oldu. Bu ve ardından gelen koalisyon hükümetleri döneminde ve özellikle 1990'lara doğru, tarım-sanayi eksenli çekişmenin, yerini üretim dışı rant-üretim çelişkisine bıraktığı öne sürülebilir. Artık ne tarımsal, ne de sanayi üretimdi pastadan asıl payı alan. Asıl büyük pay, faiz, borsa gibi finansal araçlardan yararlanabilenler ile lüks tüketim maddeleri ithalcilerine düşmeye başladı.

    Yaklaşık 50 yıllık bu dönemde, kısa koalisyon hükümetleri dışında Türkiye’de sol bir tek 70'lerde a Bülent Ecevit’in “toprak işleyenin, su kullananın” gibi (popülist) sloganları ile iktidar olmuştu. O dönem esasen bir köylü toplumu olan Türkiye için bu çekici bir slogandı. Ya 2015'de? Gezi’nin sinik mizah anlayışı herhalde bu soruyu “kredi kartı kullananın, AVM'ler vitrinlere bakanlarındır” diye yanıtlardı! Bu soruyu aşağıda inceleyelim.

    Kısa 21. Yüzyıl Ekonomi Politiği

    İçinde bulunduğumuz bilgi çağında “para” elektronik olarak çoğaltılıp, dağıtılan bir çeşit bilgi veya enformasyona dönüşmüştür. New Economics Foundation tarafından hazırlanan bir rapora (http://www.neweconomics.org/publications/entry/creating-new-money) göre İngiltere’de dolanımdaki her 100 pound’un 97’si özel bankalarca verilen kredilerden oluşmaktadır. Geri kalan sadece %3’lük tutar merkez bankası tarafından nakit olarak tedavüle sokulan paradır. Önümüzdeki yıllarda, neredeyse nakitsiz ekonomiye geçilmesi ile bu miktarın %1’in altına düşeceği öngörülmekte. Küresel ekonomideki bu yeni durum, kamu maliyesini büyük gelir kaybına uğratırken, bu kayıp özel finansal kurumlara kâr olarak yazılmaktadır. Özel kurumların bu yolla elektronik para basması yalnızca kamu gelirlerinde önemli kayıplara yol açmamakta, bir yandan da para üzerinden para kazanma aracına dönüşen finansal sistem, kaynakların üretimden uzaklaşmasına, dolayısıyla yeni yatırımlar için kaynak sıkıntısına neden olmaktadır.

    Paranın ortaya çıkma nedeninin toplumsal yarar sağlayan mal ve hizmetlerin değiş tokuşunu ve yeniden üretimini kolaylaştırmak olduğunu hatırlarsak, günümüzün finansal kapitalizminin bu amaçtan uzaklaşarak, çoğu kez sonuçları rasyonel olarak öngörülemeyecek derecede uzun vadeli spekülasyonlara dayanan karmaşık bir paradan para kazanma sistemine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Yeni Ekonomi üzerine çalışan düşünür ve akademisyenler bunun yıkıcı sonuçlarına karşı çeşitli çözümler önermektedirler. Bu çözümler arasında, bankalardaki mevduatların toplamının kamu maliyesinin dolanıma soktuğu miktar ile sınırlandırılması, ulusal para birimine paralel alternatif veya yerel para birimlerinin kullanılması, değiş tokuş (takas) ekonomisinin internet ortamında canlandırılması, uluslar arası ticarette rezerv para (konvertibl döviz) sıkıntısına karşı, özellikle birbirlerini tamamlayan ekonomiler arası takas, dengeleme, offset, kliring gibi araçların kullanımının yaygınlaştırılması ve daha bir çok öneri bulunmaktadır. Çin ve Rusya arasında 2014’de imzalanan ticaret anlaşmasında, bu ve benzeri araçların etkin olarak kullanılması konusunda görüş birliğine varılmıştır.

    Burada yeni ekonomi ile ilgili ayrıntılı tartışmalara girme olanağımız yok. Vurgulanmak istediğimiz nokta, 2008’de ABD’de “mortgage” krizi olarak başlayan, esasen finans kapitalizmin yapısal krizi olduğu her gecen gün daha çok kabul görmeye başlayan içinde bulunduğumuz küresel bunalımı aşmak için, çok çeşitli yeni ekonomik araç ve modellerin kullanımının yakın gelecekte gündemde olduğudur. Bu araçlardan biri de en yaygın örneği bitcoin olan, Türkçeye “sayısal para” olarak çevirebileceğimiz “cryptocurrency” ve türevlerinin “akıllı para” olarak kullanılmasıdır.

    Sayısal parayı bir bilgisayar gibi programlamak olanaklıdır. Programlanan “akıllı paranın” kullanımı yalnızca belirli mal ve hizmetlerin alımı ile sınırlanabilir. Örneğin, yalnız yerli üretim mallarda geçerli olmak üzere kişi başına aylık X TL’ye karşılık gelen bir tutar, akıllı para türünden karşılıksız kredi olarak verilebilir. Yerli üretimde kullanılan ithal ara girdiler ve diğer ayrıntıları göz ardı edersek, dolanıma giren bu paranın belirlenen mal ve hizmetlerin üretiminin artırılması için gerekli yatırımlara dönüşecek bir kaynak yaratacağını söyleyebiliriz. Dolanıma giren para ile yaratılan ek talebi karşılayacak yerli üretim kapasitesi olması koşuluyla enflasyon söz konusu olmayacaktır. Akıllı paranın yabancı ürünlere de uygulanması durumunda cari açık ve döviz sıkıntısı gibi sorunların büyüyeceği ortadadır.

    2008 küresel bunalımından beri uygulanmakta olan, kabaca karşılıksız para basılması diyebileceğimiz, “quantitative easing” veya “parasal gevşeme” politikasına seçenek olarak İngiltere İsçi Partisinin yeni lideri Jeremy Corbyn tarafından bankalar için değil halk için parasal gevşeme, rahatlama, olarak sloganlaştırılan “quantitative easing for people” politikası esas olarak yukarıdakine benzer bir çözüm önermektedir. Corbyn’in programının hemen hemen aynasını Yunanistan eski maliye bakanı Yanis Varouvakis ülkesindeki krize geçiçi bir çözüm olarak önermektedir (http://yanisvaroufakis.eu/2015/10/25/one-very-simple-but-radical-idea-to-democratise-europe-opendemocracy-interview/).

    Corbyn’in çözümü “akıllı para” gibi teknolojik araçlar içermemekte, basılan paraların bankalar aracılığı ile dolanıma sokulması yerine, yeşil ve yüksek teknolojik ürünlerin üretimi ve altyapı çalışmalarında doğrudan kullanımını öngörmektedir. Neo-Keynezyen diyebileceğimiz bu politikaların yukarıda kabaca özetlenen akıllı para gibi uygulamalar ile birleştirilmesi durumunda çok daha verimli sonuçlar alınabilir.

    Buradaki tartışmadan amaç, ayrıntılı ve kesin çözüm önerileri ortaya koymak değil, içinde bulunduğumuz iktisadi koşulların genel bir panoramasını çizerek, bu koşullar içinde popülizm sığlığına düşmeyen yeni popüler çözümlerin olanaklı olduğuna vurgu yapmaktı.

    Pozitif Psikoloji ve Popüler Siyaset

    Günümüz koşullarında yaratıcı ekonomik çözümler üretmenin, halkı aldatmadan ve çalmadan iş yapmanın olanaklı olduğunu geniş kitlelere anlatmanın yolu halkın anlayacağı bir dil kullanmaktan geçer. Bu bolümde siyasette dil ve iletişim konusu üzerinde kısaca duracağız.

    Nazi Almanya’sı propaganda bakanı Joseph Goebbels’e yakıştırılan “kitleler dört yaşındaki çocuk gibidir” sözü üzerinde düşünmeye değer. Psikiyatrist Eric Berne tarafından ortaya atılan “Transaksiyonel Analiz” (TA) kuramına göre her insanın benliğini oluşturan üç temel “benlik durumu” vardır. Bunlar, “çocuk”, “ana-baba” (ebeveyn) ve “yetişkin” benlik durumları olarak adlandırılmıştır.

    Çocuk benlik durumu, fiziksel gereksinimlerimizi gözeten ve içinden geldiği gibi davranan yanımızdır. Doğal çocuk, otoriteye aldırmadan kendi istediği gibi davranırken, isyankâr asi çocuk otoritenin isteğine zıt davranışlar sergiler. Uslu çocuk ise kendi isteğini göz ardı ederek otoritenin istekleri doğrultusunda davranır. Doğal çocuk daima “ben” diye konuşur ve kendi isteklerini sıralar: “şu oyuncağı istiyorum”, “ödev yapmak istemiyorum”, “yemek ver”, “benimle ilgilen”, “altımı değiştir”, vb. 0-7 yaş arası yaşantımızı temelini oluşturan bu benlik durumu, ileriki yaşamımızda peşimizi bırakmaz; yaşam boyu bizimle birliktedir. Her, “istiyorum!”, “yap/yapma”, “ver/verme” diye konuştuğumuzda biliniz ki içimizdeki çocuk benlik durumu sesini yükseltmektedir.

    Ana-baba benlik durumu benliğimizin diğerlerine nasıl davranmaları konusunda öğüt ve emirler veren kısmıdır. Kuşkusuz anne ve babalarımız başta olmak üzere çocukluk yaşantımızdaki otorite figürlerinden esinlendiğimiz yanımızdır. Ana-baba benlik durumu “yapmalısın”, “etmelisin” veya tam tersi “yapmamalısın”, “etmemelisin” diye konuşur. Ne zaman “-malı” “-meli” diye cümleler kurmaya başlarsak biliniz ki ana-baba tarafımız sesini yükseltmektedir.

    Yetişkin benlik durumu kişinin akılcı, gerçekçi yanıdır. Olabilir ile olamazı ayırt edebilen, kişinin yetenek, güç ve sınırlarını görebilen tarafıdır. “Yapabilirim” veya “yapamam” diye bir nesnel yargıya vardığımızda büyük olasılıkla yetişkin benlik durumuzu kullanıyoruzdur.

    Goebbels, 2015 Ankara’sını görseydi herhalde ne kadar haklıymışım derdi. Gazetelerden okuyalım:

    Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Atatürk > Orman Çiftliği (AOÇ) arazisine inşa edilen Ankapark’ın tanıtımı için Çiftlik Kavşağı’na önce transformers robot, ardından da dinozor heykeli dikilmişti. O robotlardan bazıları Ankara’nın en büyük alışveriş merkezlerinden birinin önüne dikildi. ... Devasa boyutlarıyla dikkat çeken robot heykeller, > atandaşların da ilgisini çekiyor.

    %50'lilik bloğu kırmak için nasıl bir dil kullanmalı sorusunun yanıtına sanırım yaklaşıyoruz: “4 yaşındaki çocuğa göre konuşmak” dersek çok mu yanılmış oluruz? Merkez sol partiler toplum tarafından, anne-baba gibi konuşuyor diye damgalanmamışlar mıdır bugüne değin? Geleneksel olarak, yasaklayan, yasakçı, negatif emir kipiyle konuşan, buyrukçu ‘baba’ izlenimi bırakmamışlar mıdır, toplumun belleğinde?

    Merkez sağ partiler ise geleneksel olarak, gerçekleşme olasılığı olsun, olmasın, doğru olsun, olmasın, hep yeni ve daha büyük “oyuncaklar” sözü vermemişler midir topluma?: “İstanbul’a ikinci boğaz”, “dünyanın en büyük havalimanı”, ” dünyanın en büyük deniz altı tüneli – Marmaray” (hoş, Manş denizin altından geçen 38 km uzunluğundaki tünel 1994 yılında açılmış olsun, kime gam!).

    Popüler de popülizm gibi kitleyi hedef alır; kitlenin ruhuna ulaşıp onu etkilemek ve onu yönlendirmek ister. İçimizdeki doğal çocuğu heyecanlandıran, istek yaratan, somut anlamında pozitif ama içi bin bir çeşit istekle doldurulabilecek değin de geniş, esnek, durumlar kitlelerin ruhunu daha kolay yakalarlar dersek yanılmış olur muyuz? Gezi, somut ama aynı zamanda sınırları katı çizgilerle belirlenmemiş, güçlü bir değişim isteğine karşılık gelen “park davası” olarak başlamasaydı, o denli farklı kitleler birleşebilirler miydi? Bir siyasi grup, belli sayıda insanı çeşitli yollarla yanına çekebilir, fakat kitlesel bir tavrı hızlı bir biçimde eyleme geçirip bir güce dönüştürmek, ancak duygusal düzlemde çocuk benlik durumunu etkileyip uyandıracak somut bir taleple olanaklıdır denebilir.

    Lider psikolojisinin önemini de not etmeden geçmiş olmayalım. Popüler ve popülizm arasındaki ayrımlardan birinin, kitleleri doğru bilgiyle donatmak ile yalanla kandırmak arasında yattığını söylemiştik; söylediğine samimi olarak inanan, kitleyi götürmek istediği yere en başta kendisi gitmek isteyen bir “lider” ile, söylediğine kendisi bile inanmayan, hatta daha kötüsü gidilecek doğru bir yön bile gösteremeyenler arasındaki farkta olduğu gibi.

    Sonuç Yerine: Popülerlik ve Dağınımlı Özerk Siyasi Parti

    Bu yazıda Türkiye koşullarında popüler bir parti nasıl gelişir sorusuna yanıt aradık. Özetlersek:

    • Hegemonya kavramı ve siyasi hegemonya kurmak için gerekli olan ‘içi boş gösterge’ bulma gereğinin altını çizdik.
    • ‘İş bilirliğin, yapabilirliğin’ önemini vurguladık ve 21. yy. da bunu koşullarını kısaca irdeledik.
    • Dilin önemine ve kitle psikolojisine değindik.

    Okuyucu haklı olarak sorabilir: somut olarak hangi gösterge, nasıl bir dil, yapılmayı bekleyen hangi iş? Bu sorulara birilerinin somut yanıtlar üretmesinden çok, kitlenin kendisinin bu soruları yanıtlaması doğru olmaz mı? Gereksinim duyulan, birilerin halk andına bu sorulara yanıt vermesi değil, seçmenin kendisinin bu soruları yanıtlamasını, çözümler üretmesini olanaklı kılacak katılımcı yeni bir siyasi parti aygıtının kurulmasıdır. Kısaca, böyle bir siyasi parti nasıl olmalı diye birlikte düşünelim.

    Dünya ekonomisindeki son krizler siyasi karar alma sürecine katılım için popüler istemi artırmıştır. ABD'de “Occupy” hareketi, İspanya'da Podemos, Yunanistan’da Syriza’nın yanı sıra, İtalya'da karizmatik Beppe Grillo liderliğindeki Movimento 5 Stelle (M5S) hareketinin olağandışı başarısı katılımcı demokrasi üzerine tartışmalara ivme kazandırdı. Söz konusu hareketler ve partilerin hızla büyümelerinde ve son birkaç yıl içinde önemli siyasi aktörler olarak ortaya çıkmalarında, sosyal medyayı etkin kullanımları belirleyici olmuştur. Bu önemli politik olaylar, siyaset ve politika oluşturma mekanizmalarının olağanüstü bir dönüşüm sürecinden geçmekte olduklarının göstergesidir. Ülkemizdeki %10 barajı gibi özel koşullar ve bunların dayattığı yenilikçi siyasi örgütlenme gereksinimi ortadadır.

    Yukarıda kısaca özetlenen sosyo-politik gelişmelere koşut olarak yaygınlaşmakta olan bir takım yeni internet teknolojileri, dağınımlı (özeksiz, merkezsiz, “decentralised”) sistemlerin kurulmasını olanaklı kılmaktadır. Gündemde olan yeni siyaset modeli, karar alma, bilgi paylaşma, saklama ve dağıtım işlemlerini çok sayıda paydaş arasında dağıtarak siyasi süreçlere doğrudan katılımı yaygınlaştırmayı, parti içi demokrasiyi güçlendirmeyi, karar alma ve diğer parti içi işlemlerindeki dikey süreçleri tabana yayarak basitleştirmeyi amaçlayan yeni bir örgütlenme biçimidir. Katılımcılığı destekleyen, parti içi demokrasiyi güçlendiren, internet ortamında örgütlenen, yeni siyaset yapma modeline, Dağınımlı Özerk Siyasi Parti (DÖSP) diyelim. Öngörülen modelin temel ilkeler aşağıda özetlenmiştir:

    • Dağınımlılık: Bu ilke hem teknolojik alt yapıda dağınımlı mimari kullanılmasını, hem iletişim, bilgi paylaşımı ve karar alma süreçlerinin bütün paydaşlar arasında dağılımını esas alır. Dağınımlılık ilkesi hem bilgi güvenliğini (sistemdeki bilgiler tek taraflı değiştirilemez, silinemez, sansürlenemez), hem de karar alma erkinin tabana yayılarak demokratikleştirilmesini güvence altına alır.

    • Özerklik: Bir DÖSP bir kere kurulup çalışma parametreleri belirlendikten sonra tasarımında belirlenmiş olan bütün işlevleri ve iş akışını, insan müdahalesine gerek olmadan belirlenen model ve parametreler çerçevesinde otomatik olarak yerine getirir.

    • Katılımcı Doğrudan Demokrasi: DÖSP karar alma, siyasi görüş ve bilgi üretimi ve paylaşımı süreçlerine paydaşların doğrudan katılımını hedefler.

    • Şeffaflık: Bir DÖSP’ün iç yapısı (kodu), çalışma ilkeleri ve iş kuralları herkes tarafından denetlenebilir.

    • Gizlilik: Kullanıcı bilgileri güvenli ve bozulamaz bir şekilde korunur.

    • Güvenilirlik: Bilgi güvenliği, iş akışı ve bütün sistem süreçleri paydaşlar (kullanıcılar) arasındaki güvenden bağımsızdır ve kullanıcıların iyi niyetine gerek duymaz.

    • Bozulmazlık (“incorruptibility”): Hiç kimse DÖSP işleyişi üzerinde yönlendirici ya da zorlayıcı bir etkiye sahip değildir.

    • Öz-düzenleyicilik: Bir DÖSP yukarıda belirlenen ilkelere kesin ve değiştirilemez biçimde uyar.

    Yukarıda sıralanan ilkelere göre çalışan sistemler kurmak İnternet teknolojilerindeki son yenilikler ile olanaklı hale gelmiştir. DÖSP ilkelerine uygun bir örgütlenmeyi yaşama geçirmeyi beceren bir siyasi parti, bu yazıda tanımlanmaya çalışılan anlamda popüler bir parti olmayı da başaracaktır.

  1. Sie können einen Vorschlag unterstützen oder ablehnen.

  2. Und ihn in Ihre Beobachtungsliste aufnehmen.

  3. Informationen über den Vorschlag einsehen...

  4. ...Schlagworte für diesen Vorschlag hinzufügen...

  5. ...oder den Vorschlag mit anderen per Facebook, Google+ oder Twitter teilen.

  6. Kommentare können Sie nicht nur bewerten...

  7. ...sondern auch dazu verfasste Antworten einsehen...

  8. ...selbst eine Antwort zu einem Argument schreiben...

  9. ... und neue Argumente einbringen.

  10. Oder aktiv den Vorschlag mitgestalten und Alternativen einbringen.